İstanbul Barosu Lideri İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri Silivri Cezaevi’nde gerçekleştirdikleri ziyaretler sonrası Anka Haber Ajansına açıklama yaptı.
Edirne, Çorlu ve son olarak Silivri Cezaevlerinde bir çok tutuklu ile görüştüklerini belirten Kaboğlu şunları söyledi:
“TUTUKLULARIN TÜMÜ ANAYASAYA ALIŞILMAMIŞ BİR BİÇİMDE ALIKONULMUŞLARDIR”
“İstanbul Barosu olarak 1 Ağustos 2025 Cuma günü üç hapishaneyi ziyaret ettik. Edirne, Çorlu ve Silivri hapishaneleri. Bilindiği üzere baroların misyonu, varlık nedeni, hukukun üstünlüğünü savunmak ve insan haklarını korumaktır. Biz bu çerçevede hapishanelere periyodik olarak ziyaretler gerçekleştiriyoruz. Burada şahısların siyasal görüş ayrılığı, mensubiyeti dikkate alınmaksızın eşit bir biçimde hukuk önünde haklarını savunmak emeliyle ziyaretlerde bulunuyoruz. Bugünkü ziyaretimizde İstanbul Barosu Yönetim Kurulu olarak bu gayeyle gerçekleştirildi ve bu ziyaretimizde en az 25 tutuklu ve hükümüyle görüştük. Bu sayı 30’a yaklaşabilir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan, Esenyurt Belediyesi Lideri Ahmet Özer’e kadar Selahattin Demirtaş’tan öğretim üyesi Aslı Aydemir’e kadar belirttiğim üzere 25 – 30 tutuklu ve hükümlüyü ziyaret ettik. Alışılmış ki Seyahat tutuklularının da mahkumlarını de ihmal etmeksizin. Burada gördüğümüz tablo aslında en başından itibaren herkesin yararlanması gereken anayasal garantilerden tutukluların çabucak hiçbirinin yararlanmamış olmasıdır. Zira anayasa kararı açıktır. Tutuklanma son derece istisnai bir yaptırımdır. Bu açıdan tutukluların çabucak hemen tümü bizim ziyaret ettiğimiz tutukluların tümü anayasaya muhalif bir biçimde özgürlüklerinden alıkonulmuşlardır ve bu durumları devam etmektedir.
“DELİL YOK İDİYSE NEDEN ÖZGÜRLÜKLERİNDEN ALIKOYDUNUZ”
Bir kısmı ise mahkumlar, mahkeme kararlarına rağmen hür bırakılmamaktadırlar. Bunun tipik örneği Cem Atalay’dır tipik örneği Osman Kavala’dır ve Selahattin Demirtaş’tır. Bu açıdan bahse biraz daha yakından bakıldığı vakit aslında Ekrem İmamoğlu’ndan Zeydan Karalar’a kadar tutuklanmış olan belediye liderleri hakkında ortadan aylar geçmiş olmasına karşın iddianame hazırlanmamış olması. O denli ki mesela Sayın Zeydan Karalar Adana Belediye Lideri olduğu halde şayet hakikaten bir cürüm kuşkusu var ise her ne kadar tutuklama nedeni yoksa da Adana’da bulunması gerekiyor. Lakin İstanbul’da ve Silivri’de mahpus durumda. Bütün bunlar sayılabilecek hukuk dışı uygulamalar, anomaliler aslında yaşadığımız sürecin adil yargılanma hakkının minimum gerekleriyle bağdaşmadığını ortaya koymakta, burada Silivri’de Çorlu’da, Edirne’de ziyaret ettiğimiz tutuklu ve mahkumlar, erkekler, bayanlar, onlar gereksinimlerini, problemlerini bize aktardılar. İlaç alamamaktan, kitaba ulaşamamaya kadar yemek probleminden ziyaretçi problemine kadar bunları ilgili makamlara ilettik. Başka tutukluların, mahkumların şikayetlerini dinledik. Biz İstanbul Barosu olarak anayasanın bize yüklediği misyon ve sorumluluğu yerine getirmek için çalışıyoruz çalışacağız ve bu çerçevede son kelamım şu olsun. Madem ki bu şahısları keyfi bir biçimde özgürlüklerinden alıkoydunuz. O vakit neden iddianame hazırlamıyorsunuz? Şayet bunlar hakkında kanıt yok idiyse neden özgürlüklerinden alıkoydunuz.
“DEMEK Kİ BU SÜREÇLERİN DİZİSİ KEYFİ OLDUĞUNUN BİR KANITIDIR”
Hukuk birtakım söylentilerle, aktif pişmanlıkla, itiraflarla insanların özgürlüğünden alıkonulma yaptırımını katiyetle yasallaştırmaz tıpkı artık olduğu üzere. Bu tutuklular aslında sadece kendileri özgürlüklerinden alıkonulmuş değil onların aileleri de yaptırıma alışılmış tutuluyor. Sırf aileleri değil birebir vakitte seçmenler yaptırıma doğal tutuluyor. İstanbul halkı ilgili hizmet götürülmesi gereken ilgili belediyeler nezdinde hudutlarında yaşayan halk yaptırıma tabi tutuluyor ve doğal en burada kabul edilemez olanı da Avukat Mehmet Pehlivan örneğinde olduğu gibi onlarca belediye başkanı ve görevlisi keyfi bir biçimde özgürlüklerinden alıkonulmuş bulunuyor. Bu yetmezmiş üzere bunları savunan avukatlar da ya gözaltına alınıyor ya da Mehmet Pehlivan’da olduğu üzere tutuklanıyor. Demek ki bu süreçler dizisi aslında yapılan süreçlerin keyfi olduğunun bir delilidir. Bu bakımdan bütün anayasal kuruluşları, başta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olmak üzere adalet makamlarını yasama, yürütme ve yargıyı Türkiye’de sahiden barış içerisinde birlikte yaşamak istiyorsak hukuka hürmet göstermeye ve hukuku hâkim kılmaya, İstanbul Barosu olarak sırf Türkiye’nin en büyük barosu olarak değil, dünyada eşsiz baro niteliği taşıyan emsalsiz baro sıfatı taşıyan baro yöneticileri olarak herkesi anayasaya, hürmete çağırıyoruz”
“Görüştükleriniz ortasında Sayın İmamoğlu da vardı bildirisi oldu mu” Sorusuna Kaboğlu şunları söyledi:
“İTİRAFÇILARIN ORTAYA ÇIKACAĞI BİLİNEREK TUTUKLANDIYSA ”
“İmamoğlu da bizim üzere bir an evvel iddianamesinin hazırlanmasını talep ediyor. Dört ayı aşkın müddettir özgürlüğünden alıkonulmuş olan bir kişinin herhalde en büyük beklentisi hukuktur. Hukuka olan gereksinimi, kuşkusuz vurguladı. Çelişkiler yumağı kelam konusu. Çünkü İmamoğlu şayet tutuklandıysa ve sonradan ortaya çıkan birtakım itirafçılar bunu kanıt olarak kullanılıyorsa demek ki İmamoğlu keyfi olarak tutuklandı. Hayır sonradan itirafçıların ortaya çıkacağı bilinerek tutuklandıysa o vakit burada bir komplo kelam konusu. Örneğin bunun ötesinde diploma iptali kelam konusu. Diploma iptaline karşı yargı mercilerine başvurulduysa yargı kararına en ufak bir hürmet o kararın beklenmesini gerekli kılar lakin lisans diplomasının iptali münasebet gösterilerek yüksek lisans diploması da iptal ediliyorsa demek ki bu süreçleri yapan makamların yargı kararlarına hürmet duymadıkları açık. Bu da süreçlerin başından beri yürütülen süreçlerin hukuk dışı olduğunun tipik delilidir İmamoğlu alışılmış ki bütün bunların açıklığa kavuşmasını ve adaletin bir an evvel tecelli etmesini bekleyen kişi bu haksız tutuklular ortasında.”